Cumhuriyet yazarı rahmetli, Bekir Çoşkun “Göbeğini kaşıyan adamlar” diye bir yazı yazmıştı.
Bu söze benzer başka terimlerde bazı yazarlar tarafından ara sıra dile getiriliyor.Toplumun yarısı buna tepki gösterirken, yarısı az bile demiş diyerek destek veriyor.
Aslında bende rahmetli Bekir Çoşkun gibi düşünenlerdenim.
Bir toplumun bu kadar duyarsız olması, sürü gibi davranması insan aklına zarar.
Adam hastanede hastası ile iyi ilgilenmedi diye doktor öldürebiliyor veya dövüyor.
Sel felaketi karşısında ölümlü kayıplar olabileceğini bile bile dere yatağına ev yapıyor.
Trafikte sol şeridin babasının malı olduğunu düşünüyor.
Karısını, kızını evden çıkartmıyor namus diyor, ahlak diyor başkasının karısına, kızına fahişe gibi davranmak istiyor.
Okumuyor, sorgulamıyor, araştırmıyor ama her haltı biliyor, ahkam kesiyor.
Babası o küçükken bir şeyler söylemiş 40 sene geçmiş aradan hiç öğrenmemiş, sormamış, doğrumu, yanlış mı dememiş hala inanıyor.
Birde övünüyor biz babamızdan böyle gördük diye.
Yürürken kafasına tuğla, saksı düşüp ölenler ülkesidir burası. Sınırları açıverin hepsi Avrupa’ya, Amerika’ya sürü gibi akar gider.
Ama Avrupalının yaşam şartlarını benimsemez, küçümser, eleştirir.
Analar kutsaldır der durur, kızdığında “anam avradım olsun ki” diye bağırır.
Reha Muhtar bir ara çok güzel bir yazı yazmıştı.
“Siz beyni kilitli bir insan mısınız? diye.
Okumayanların internetten girip okumalarını tavsiye ederim. Ülkemizin şu an ki gerçeğini o kadar güzel anlatmış ki.
“Geçmişte bir zaman içinde…
Belki gençlikte veya yeni yetmelikte, bir hüküm veriyorsunuz, bu konu şöyledir veya böyledir diye.
Böylece beyin o konuda kendi kendini kilitliyor!
Bundan sonra, o hükme ters gelen ne kadar yeni gelişme olursa olsun, beyniniz onları görmüyor ve değerlendirmeye almıyor!” demiş ve devam etmiş.
“Toplumların çok büyük bir kısmı, daha genç yaşlarda kilitlenmiş beyinlerle yaşamlarını sürdürdükleri için, yaşamdaki yeni açılımları fark edemiyorlar.”
İşte yaşamdaki yeni açılımları fark edemeyen insanlar siyasi iktidarların veya devlet denen aygıtın yüklediği kotlarla hiç sorgulamadan, düşünme ihtiyacı hissetmeden bir yaşam sürdürüyorlar.
Tabii bu yaşam biçimi ülkeyi yöneten siyasi iktidarların hoşuna gidiyor.
Yoksa bu kadar tahribata, yalan ve demagojiye dayalı siyaset nasıl başarılı olur.
Politikacı ülkemiz büyüyor, zenginleşiyor, refah düzeyimiz artıyor diyor.
Vatandaş sormuyor bu doğru ise neden benim iki yakam bir araya gelmiyor, neden kredi kartlarım ödenemez hale geldi, neden en pahalı benzini kullanıyoruz demiyor.
Bakın konuşmalarında dini motifler kullanan politikacılar daha çok seviliyor ve tutuluyor.
Çünkü daha küçükken verilen telkinlerle beyin bu konuda kilitlenmiş.
Onun içindir ki bu ülkede yapılan soygunların doğa katliamlarının, yolsuzlukların üzerine gidilemiyor.
Vatandaşta sorgulama gereği hissetmiyor.
Kreşleri kapatacağız diyorlar, yahu bu kreşlerden zenginler değil, fakirler yararlanıyor, diye düşünüp doğru dürüst ses çıkmıyor, tepki gösteremiyorlar.
İnsanlar takım tutar gibi, siyasi parti tutmaktan vazgeçmediği sürece aldatılmaya, sömürülmeye mahkumdur.