Mezopotamya yunanca bir kelime ve iki ırmak arasında kalan toprak anlamını taşır. Her ne kadar Fırat ile Dicle ırmakları arasını kapsayan bir tanımlama olsa da Mezopotamya Irak, Suriye ve Anadolu topraklarının bir bölümünü kapsayacak şekilde tarih boyunca söylenegelmiştir.
Mezopotamya insanlık tarihinin gün yüzüne ilk kez çıktığı coğrafyadır. Uygarlığın gelişimini aşama aşama belgelerle gördüğümüz, ilk kez siyasi örgütlenmenin gerçekleştirilerek kent devletlerinin kurulduğu, ilk imparatorluğun oluşturulduğu, ilk kez yazının icat edildiği, matematikte, astronomide araştırmaların başladığı, tapınak sosyalizmi diye adlandırılan üretim ve paylaşımı planlayan yönetim anlayışının oluşturulduğu topraklar burasıdır.
Mezopotamya Fırat ve Dicle Irmaklarının suladığı verimli topraklara sahiptir. Geçiş bölgesidir ve etrafı korunaklı değildir. Bu özellikleri Mezopotamya’yı tarih boyunca çok fazla saldırıya açık hale getirmiştir.
Birçok devlet farklı zamanlarda bu toprakları egemenlik altına aldı. Birçok işgalcinin farklı zamanlarda Mezopotamya ile yolları kesişti.
Öyle ki ilkçağda Yunanistan, Anadolu, Mezopotamya ve Hindistan’a kadar bütün toprakları işgal eden Makedonya
Kralı Büyük İskender “Doğu Seferi” dönüşü Balkanlardan Hindistan’a kadar uzanan
devletinin merkezi haline getirmek istediği Mezopotamya kenti Babil’de henüz 33
yaşında iken yaşamını yitirdi.
Ne yazık ki bu denli uygarlık birikimine sahip olan bu topraklarda yaşayan kadim halklar işgaller sonucunda hep zulüm görmüş, birlik olamamış ve kendi topraklarında öteki olarak yaşamak zorunda kalmışlardır.
İşte bugün her platformda tartışılan Suriye, Mezopotamya’nın önemli parçalarından birisidir. Suriye’de son on günde yaşanan gelişmeler önümüzdeki dönemde hem Suriye halkını hem de çevre ülkelerde yaşayan halkları etkileyecektir. Suriye’de yönetimin değişmesi ile birlikte nasıl bir yeni yönetimin oluşturulacağı, yapılacak anayasanın içeriği, hak ve özgürlüklerin
kapsamı gibi konular önem kazandı.
Suriye’de yönetimi devralan en etkin güç HTŞ örgütü. Bu örgütün arkasında ABD ve İsrail’in olduğu gizlenemeyecek bir gerçeklik. Esat rejiminin emperyalist bir operasyonla tasfiye edilmesi İsrail’in Ortadoğu’daki elini güçlendirmiştir. Libya’da ve Suriye’de yaşanan gelişmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde İsrail’e karşı tehdit oluşturabilecek yönetimlerin, silahlandırılan ve eğitilen şeriatçı örgütler eliyle yok edildiğini görürüz.
HTŞ lider kadrosunun önceki yıllardaki konumları, düşünceleri, pratikleri dikkate alındığında Suriye’de Karanlık bir dönemin
bizleri beklediğini görmeliyiz. Türkiye’nin en uzun sınırı olan bir ülkede Afganistan
tarzı bir devlet yapılanmasının varlığı çok önemli toplumsal sorunların oluşmasına yol açacaktır. Suriye halkı ağırlıklı olarak seküler bir yaşam savunucusudur. Taliban tarzı bir devlet yapılanması yeni çatışmaları
beraberinde getirebilir.
Ülkemizde Son yıllarda şahit olduğumuz iktidarın bazı uygulamaları laik toplum yapısının yok edilmesine dönük adımlardı.
İçeride böyle bir iktidar varken, yanı başımızda seküler yaşamı reddeden bir devlet örgütlülüğünün olması önemli sorunların yaşanabileceğinin göstergesidir. Sümerlerin ilk şehir devletlerini oluşturduğu, milattan önce 3500 yıllarında yazının icat edildiği Mezopotamya’nın yirmi birinci yüzyılda geldiği nokta budur.
Sonuç olarak Suriye’de yaşanan gelişmelerin sonuçları bölge
halklarını önemli ölçüde etkileyecek ağırlıkta. Bekleyip göreceğiz.