Bu sene 61. kez düzenlenen Altın Portakal Film Festivali’nin öncesi….
Çevremde, yanımda, yöremdeki insanlara bakıyorum, kimse ama kimse bu sene Portakal’da gösterilecek filmlerle ilgili bir cümle laf etmiyor.
Konuşulan tek konu davetiye olayı.
“Yok bana gelmedi”
“Sana geldi mi”
“Ayıptır, ben bu kentin sadrazamdan sonra ilk gelen şeyiyim”
“Bana nasıl gelmez bu bir rezalettir”
“Geçen gece gittim Cam Piramit’e, baktım şöyle bir etrafıma, ne protokolü kardeşim ipini koparan gelmiş ama bize davetiye yok, böyle bir rezalet olmaz.”
Bazıları gelen davetiyelerin eksikliğinden yakınıyor. Diyor ki:
“Önemli etkinlikler için davetiye yollamamışlar, önemsizlerden bir kaç tane yollamışlar”
“Bu haksızlıktır, ben bu kent için, ben bu parti için neler yapmadım neler”
Abarttım sanabilirsiniz ama inanın eksik yazıyorum. Davetiyelere ulaşamayanların feryadı figanı bu temeldeydi.
Koskoca parti büyükleri bile bu kavganın içinde.
Her yıl yapıldığı için artık gelenekselleşen bu kavgalar, tartışmalar Altın Portakal’ın özünü baltalıyor. AAma kimsenin umurunda değil.
Bu davetiye işinde bir sakatlık var. Onu anladık.
Yönetim bu davetiye işini biraz daha kılı kırk yararak dağıtmalı. Ama portakal sadece davetiyeli etkinliklerden oluşmuyor ki.
Onlarca söyleşi, sergiler, filmler, gösteriler var. Bu davetiye meraklıları oralara rağbet etmiyor.
İşin özü, Altın Portakal’ın teması anlamı bu protokol kuşlarını ilgilendirmiyor. Onlar için önemli olan, Antalya’nın seçkin davetlileri arasında boy göstermek, çekecek “lacileri” giydirecek hanımına şıkır şıkır elbiseleri ‘ben de ordaydım’ diyecek.
Şişkin egosunu doyuracak, besleyecek ve bu konudaki açlığını giderecek. Çünkü adam aç!
Orada gözükmeyi marifet sanıyor. Orada olunca adam sınıfına girdiğini düşünüyor.
Oysa bu kentte gerçekten sanatla ilgilenen çok büyük bir kitle var. Hiç sesini çıkarmadan almış eline broşürlerini hangi film nerede saat kaçta gösterimde onu buluyor ve gidip filmini izliyor.
Hatta bazıları o gecelere gitmeyi zül sayıyor gitmiyor. Ama sessizce hiç sesini çıkarmadan bağırıp çağırmadan sevdiği, merak ettiği, yönetmenin veya oyuncunun filmine gidiyor, söyleşilere katılıyor, soru soruyor. Portakal’ı ‘Portakal’ gibi yaşıyor.
Etrafta davetiye için zırt sesi çıkartanların çoğu eminim gidip bir film bile izlememiştir. Filmin sonunda yönetmenle yapılan bir söyleşiye katılmamıştır.
Umurunda değil ki zaten. Onun için önemli olan o şaşalı kalabalıkta boyunu göstermek. İçindeki açlığı, bitmez, tükenmez egosunu beslemek.
Antalya’da faaliyet gösteren bir derneğimizin başkanı yanı yakıla davetiye arıyor. Artık bana beşinci soruşundan sonra “Abi şu ana kadar kaç film izledin?” dedim.“Hiç izlemedim, zamanım olmadı” dedi. İşte sihirli sözcük budur.
Altın Portakal’ın ruhu olan filmleri izlemeye zamanları yok, ama davetiyeli gecelerde boy göstermeye zamanları var.
Bu sorun eminim 61 yıldır yaşanıyor ve birileri tarafından sorun haline getiriliyordur.
Oysa bu kentte yaşayan herkes ama herkes kendince önemli insandır, herkes kendini önemli sayar.
Bana öyle bir organizasyon söyleyin ki bu konuda hiç şikayet almadan davetiye dağıtımı yapsın.
Ben de kendimi önemli sayıyorum, kimseden geriye de kalmam, ama bana davetiye yollamışlar veya yollamamışlar, yaşamımdaki değerimi ona göre belirlemem.
Davet geldiyse istersen icap edersin, istemezsen etmezsin. Bu sene bitirdik portakalı. Önümüzdeki yıl lütfen bırakın şaşalı geceler için davetiye beklemeyi. Filmleri izleyin ve söyleşilere katılın. İnanın daha çok mutlu olacak ve portakalı gerçekten yaşayacaksınız.
Yüreğine sağlık yoldaşım.
Protokol kuşlarına göre büyük ve çok önemli bize göre boş muhabbetlere nokta atışı olmuş.
Anlayanlara…
👏👏👏